(Yargıtay 17.HD – Karar: 2016/5493)
Özet: Tek taraflı trafik kazasına sebebiyet veren eylemleri ile trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu işlenmiş olan şahsın, kaza sonucunda meydana gelen hukuki sorumluluklarının (tazminat) 2 yıllık genel zamanaşımına değil ceza zamanaşımı süresine tabii olacağına karar verilmiştir.
davaya konu kaza 29.04.2010 tarihinde meydana gelmiştir. Mahkemece, tek taraflı kaza olması, davacıların desteğinin de sürücü olarak kaza sırasında vefat ettiği, cezayı gerektiren bir durum bulunmadığı, iki yıllık zamanaşımı süresinin bu davalı yönünden dolduğu gerekçe gösterilerek zamanaşımı sebebiyle davanın reddine karar verilmiştir. Buna göre davacının desteğinin tam kusuru ile neden olduğu ve kendisinin ölümü ile sonuçlanan trafik kazasının aynı zamanda 5237 Sayılı 179 /2. maddesinde düzenlenen ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma olarak tanımlanan cezayı gerektiren eylem niteliğinde bulunması; bu eylemle ilgili ceza davasının 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olması; 2918 Sayılı KTK’nun 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin görülmekte olan maddi tazminat davası için de geçerli olması; davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçmeden açılmış olması karşısında, somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediği açıktır
(Yargıtay 17. HD – Karar: 2016/375)
Özet: Trafik kazasında ceza zamanaşımının kullanılacağı durumlar.
2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 109. maddesinde motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazmini için kaza gününden itibaren iki yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüş, aynı maddenin ikinci fıkrasında, davanın cezayı gerektiren bir eylemden kaynaklanması durumunda ceza Kanununun öngördüğü ceza zamanaşımının (sürücü,işleten veya diğer sorumlular için fark gözetilmeksizin) uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Eylemin suç oluşturması yeterli olup, ayrıca fail hakkında mahkumiyet kararı ile sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı gerekmemektedir (HGK – 2001/705 Karar). Kaldı ki; Hukuk Genel Kurulu’nun 2015/1495 karar sayılı kararında, tek taraflı kazalarda dahi, ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği belirtilmiştir. 5237 sayılı TCK.nın 85/1 maddesine5237 sayılı TCK.nın 85/1 maddesine göre “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmü düzenlenmiştir. Buna göre, 66/1-d maddesi gereğince 15 yıl zamanaşımına tabidir. Somut olayda; dava konusu kaza 20.10.2010 tarihinde meydana gelmiştir. Meydana gelen kaza nedeniyle davacıların desteği, kaza tarihinde ölmüştür. Buna göre, dava açılması uzamış ceza zamanaşımına tabi olup, mahkemece yargılama yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir
(Yargıtay 17. HD – Karar: 2016/2661).
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar ( işgörmezlik ve SGK sorumluluğu dışında kalan tedavi gideri ) tazminatına ilişkindir. Aleyhinde tazminata hükmedilen davalı, kazada %100 kusurlu bulunan ticari kamyonun ZMSS şirketidir. Davacı vekili, dava dilekçesinde tazminatın ticari avans faiziyle davalıdan tahsilini istemiştir. Davalı taraf ( zarar veren ) aracı ticari kamyon olduğundan talep gibi ticari avans faizine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde yasal faize hükmedilmesi hukuka aykırıdır
Özet: Trafik kazasına karışan ticari araca uygulanacak faiz yasal değil, ticari faizdir.
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2015/17172 K. 2018/9813 T. 30.10.2018
Özet: Sigortacının sigortalısına rücu edilebilmesi için sadece olay yerinin terk edilmesinin yeterli olmayıp, terk olayının akabinde, zararın da artması gerekmektedir. Şayet zararın artmasına katkıda bulunmayan bir terk olayı tek başına sigortacıya, sigortalısına rücu etme hakkı tanımayacaktır.
“Mahkemece, iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın B.4. maddesi gereği, davacı sigortacının sigortalısına rücu edilebilmesi için sadece olay yerinin terk edilmesinin yeterli olmadığı, bu sebeple zararın artmasına neden olunmasının gerektiği, davacı yanın olay yerinin terk edilmesi sebebiyle zararın arttığını iddia ve ispat edemediği, davacının davalı sigortalısına rücu hakkının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 95. maddesi, taraflar arasındaki poliçe ve ZMSS Genel Şartları gereği, davacının davalı sigortalısına rücu hakkı bulunmadığının usulünce tartışılıp araştırılmış ve tespit edilmiş olmasına göre; davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA…”
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2015/14237 K. 2018/7746 T. 13.9.2018
ÖZET: Rücu sebebinin Sigorta şirketi tarafından ispatlanması gerekmektedir.
“Davacı …, davalı … adına kayıtlı aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olup, kaza sırasında sigortalı aracı kullanan kişinin olay yerini terk ettiğini, ehliyet ve alkol durumunun belirsiz olduğunu ileri sürerek poliçe kapsamında ödediği tazminatı sigortalıdan rücuan tazmini talebinde bulunmuştur.
Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası poliçe genel şartlarının B.4. maddesinde sigorta şirketinin sigortalısına rücu edebileceği haller düzenlenmiş olup, rücu hakkının doğduğunun ve maddede sayılan bu hallerin mevcut olduğunu ispat yükü sigorta şirketindedir. Davacı vekili dava dilekçesinde rücu nedeni olarak sürücünün firar ettiğini belirtmiş olup sürücünün olay yerini terk etmesi sigortacıya rücu hakkı vermez. Sigorta şirketinin somut delillerle genel şartlar B.4. maddesinde sayılan hallerin gerçekleştiğini ispat etmesi gerekir. Davacı …, zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartları uyarınca, sürücünün ehliyetsiz olduğunu veya alkollü bulunduğunu somut delillerle kanıtlaması buna göre araştırma inceleme yapılması gerekir. (HGK.nun 10.12.1997 gün 1997/11-772-1043, HGK.nun 16.12.1998 gün, 1998/11-872-905, HGK.nun 22.12.2010 gün 2010/17-655, 688 Sayılı kararları)”
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ E. 2016/16770 K. 2017/8930 T. 11.10.2017
Özet: Rücu sebebinin Sigortacı tarafından ispat edilmesi gerekmektedir. Ayrıyeten rücuya sebep olacak olayın ancak zararı arttırması halinde sigortacının rücu hakkı söz konusu olacaktır.
“Dava ödenen tazminatın sigortalısından rücuan istemine ilişkindir. Sigorta Poliçesi Genel Şartlara göre rücu sebepleri gösterilmiştir. Davacı, davalıya ait aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısıdır. Zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarının “Zarar Görenlerin Haklarının Saklı Tutulması ve Sigortacının İşletene Rücu Hakkı” başlığını taşıyan B.4 maddesi gereği; Ödemede bulunan sigortacı, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye dair kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını veya azaltılmasını sağlayabileceği oranda sigorta ettirene rücu edebilir. Somut olayda olduğu gibi sürücünün kaza mahallini terk etmesi tek başına rücu sebebi değildir.TTK 1409.maddesine göre sigortacı sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan sorumludur. Ayrıca sözleşmede öngörülen rizikolardan herhangi birinin veya bazılarının sigorta teminatı dışında kaldığını ispat külfeti sigortacıya aittir. Bu kapsamda toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile gerekçesi gösterilmeden davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.”
T.C. İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9.HUKUK DAİRESİ ESAS NO : 2019/3421
KARAR NO : 2020/255
Özet: Yeni Genel Şartlar uyarınca Sigorta şirketlerinin, belgesiz sağlık giderleri, geçici bakıcı giderleri ve geçici iş göremezlik tazminatına yönelik sorumluluğu devam etmektedir.
sağlık giderleri teminatı açıklayan Genel Şartların A.5.b bendinin son cümlesinde “Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 98 inci maddesi hükmü gereğince sona ermiştir.” ifadesiyle sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğunun sona ermesini KTK’nın 98.maddesine bağlamıştır. Ancak kanun koyucu tarafından yeni Genel Şartlarda ki bu düzenleme doğrultusunda KTK’nın 98.maddesinde değişiklik yapılarak “geçici bakıcı giderleri ve geçici iş göremezlik tazminatı madde kapsamına alınmadığı, açıkça SGK tarafından karşılanacağı ve Sigorta Şirketleri ve Güvence Hesabının sorumluluğunun sona erdiği” yönünde değişiklik yapılmadığından Genel Şartların A.5.b bendinin son cümlesi kadük kalmıştır/yürürlüğe girmemiştir. Başka bir ifadeyle halen yürürlükte bulunan KTK’nın 98.maddesinde, yeni Genel Şartlarda ki sağlık giderleri teminatına ilişkin düzenleme doğrultusunda Sigorta Şirketleri ve Güvence Hesabının sorumluluğunun sona ereceğine ilişkin bir yasal düzenleme bulunmadığından 98.madde hükmü dışında kalan teminatlar (belgesiz sağlık giderleri, geçici bakıcı gideri ve geçici iş göremezlik tazminatı) bakımından sorumlulukları devam edecektir. Nitekim Yargıtay 17. Hukuk Dairesi genel şartlar değişikliğinden önce halen yürürlükte bulunan KTK’nın 98.maddesinin kapsamının belirlenmesi bakımından vermiş olduğu 27/03/2014 tarih, 2013/ 4616 E. ve 2014/4465 K. sayılı kararında “2918 sayılı Yasa’nın 98. maddesi kapsamında kalan tedavi giderlerinden Sosyal Güvenlik Kurumu, yasa kapsamı dışında kalan bakıcı veya tedaviye bağlı sair giderlerden varsa trafik şirketi yoksa Güvence Hesabı ve her iki halde de diğer haksız fiil sorumlularının (işleten ve sürücü gibi) sorumlulukları devam edecektir” yönünde karar vermiştir. Yukarıdaki açıklamalar ile geçici iş göremezliğe yönelik istinaf talebi yerinde görülmemiştir.
Y. 17. HD. 2014/13858 E. , 2016/11121 K.
ÖZET: Trafik kazasına bağlı olarak ana ve/veya babası vefat eden kimselerin, destekten yoksun kalma tazminatına hak kazanabilmesi için Yargıtay’ın yerleşik olarak kararlarında uygulamış olduğu yaş sınırlaması kıstasına uygun olmaları gerekmektedir.
“Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve cenaze-defin gideri istemine ilişkindir. Desteğin küçük çocuklarının bakım ihtiyacından ne zaman kurtulacaklarını tayin etmek çocuğun yaşadığı yöreye sosyal çevreye, çocuğun özelliklerine, cinsiyetine ailenin sosyal ve ekonomik durumuna göre değişmektedir. Davacıların her biri için destekten yoksun kalacakları sürenin, çocuklar için, yaşları, okuldaki eğitim durumları, içinde yaşadıkları sosyal ve ekonomik koşullar değerlendirilerek, ayrı ayrı belirlenmesi, yüksek öğrenim yapacaklar ise, öğrenimlerinin sona erdiği tarih, yapamayacaklar ise yerleşik ve kabul gören uygulamaya göre, erkek çocukları için 18 yaşın, kız çocukları için 22 yaşın, desteğin sona ereceği yaş olarak kabulü dikkate alınarak denetime elverişli şekilde belirlenmesi suretiyle destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanması gerekmektedir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları incelendiğinde normal şartlarda erkek çocukların 18, kız çocuklarının 22 yaşına kadar destek tazminatı alacakları, çocukların yüksek okul okuyor olması yada okuması ihtimali varsa 25 yaşına kadar destek alabileceklerdir.”